İslam inancına göre ticaretin kaideleri vardır. Müslüman bir iş adamı bu kaideler dışına çıkamaz ve ticaretini bu şartlarda yapmak zorundadır. Bu manada Kayseri’nin, ahilik müessesesinin kurucusu olarak önemli bir mihenk taşı olduğunu söylemeden geçemeyeceğim. İslami ölçülere uygun ticaret ahlakını Anadolu’ya yaymak ve bu coğrafyadan da tüm Dünya’ya yayılmasını sağlamak amacını güden ahilik müessesesi çok ciddi mücadele etmiş ve yıllar yılı temiz ve ahlaki ticarete önder olmuştur.
Şimdi o neslin torunları ticareti nasıl yapacaklar? En basit anlatımı ile ticaret bir alım satım işlemidir. Malın malla değişimidir. Gerek devlet otoritesi olan topraklarda gerekse bu alanın dışında yapılmış olsun.
Yurt içinde yapılan ticaret nispeten daha kolay diyebiliriz. Zira aynı devlet otoritesi altında karşılıklı yapılan değişimlerde islami ölçüleri esas alan tüccarlar, ticaretlerini inandıkları değerler içerisinde yapabilirler. Tabi burada kendi iradeleri dışında cereyan eden hukuki yaptırımlarda var. Mesela ülkemizde belli bir miktarın üzerinde nakit alışveriş yapamazsınız. 7.000 Türk lirası üzerinde alışverişlerde banka yolu ile ödeme yapmak zorundasınız. Yaptığınız ticaretin hacmine göre kredi kartı, banka çeki, bono senedi gibi finansal argümanlar kullanarak ticaret yapmalısınız. Bu ürünleri satın almak sureti ile finans piyasasını beslemeli ve ayakta tutmalısınız. Zira işleyiş düzeni tamamen finans üzerine kurulu kapitalist bir Dünya’da varlık göstermeye çalışan ve dışa açık bir ülkede yaşıyorsanız, oyunun kurallarını çoğunluğun belirlediği bilinç ile hareket etmek zorundasınız. İşte bu noktada irade elinizden gidiyor.
Uluslararası ticaret yaparken işiniz daha zor ve karmaşık. Çünkü kapitalizm aslında üretime dayalı olmaktan çok çalma üzerine kurulu bir sistem. Bu düzende parayı elde etmek için mutlaka mal veya hizmet üretmeniz gerekmez. Çalar ve sahip olursunuz, bu kadar. Faiz sistemi de temelde bu mantıkla çalışır. Bugün Dünya ticaretinde kullanılan dolar, aslında karşılıksız bir paradır. Hatta büyük çoğunluğu sadece seri numarasından ibaret dijital bir rakamdır. Dahası Dünya’da en çok sahte dolar basanlar yine doların patronlarıdır. Bu para ile medyayı, terör örgütlerini ve diledikleri piyasayı fonlayarak dizginleri ellerinde tutar, zamanı geldiğinde de kendi ürettikleri halde sahte olduğunu deklare ederler. Enerji, yer altı kaynakları, petrol, maden gibi büyük çapta yapılan ticaretlerden elde edilen gelirlerde Amerikan, İngiliz veya İsviçre bankalarında tutulur. Zamanı geldiğinde yine paranın sahibi olan ülkelerden, gerçek değerinin çok üstünde fiyatlarla mal veya hizmet alımı yapılarak mahsuplaşılır veya incelemeye kapalı gizli hesaplara aktarılarak gerçek sahipleri ortadan kaldırılır. Siz haberlerde görmeniz istenildiği kadarını izler; “vay be Suudi prensin uçağı düşmüş” dersiniz.
Sizin ürettiğiniz mal ve hizmetlere karşı birileri de para üretiyor bu düzende. Sene boyunca çalışıp didiniyor ve ürettiklerinizi paraya çeviriyorsunuz. Ama global piyasada elinize aldığınız kağıtların değeri bir anda değişebiliyor. Birileri düğmeye basıyor, faizler, kur manipülasyonları, Libor derken elinizdeki paranın hatırı sayılır bir kısmını sizden çalıyor. Sistem klavye başında birilerini zengin edebildiği gibi, birilerini de bir anda fakirleştirebiliyor. Yaptığınız ticaret veya üretimden çok para ve altın piyasasını takip ediyor yada etmek zorunda kalıyorsunuz.
İslam dinine göre para, sadece üretilen mal veya hizmetin karşılığı olarak kullanılabilir. Sistem gayet açık ve net. Sizde üreteceksiniz, sizden mal veya hizmet alanda üretecek, karşılıklı değişimlerle herkes ihtiyaçlarına ulaşacak ve bu şekilde rahat ve mutlu bir hayat süreceksiniz. Oysa bugünkü düzende bu esaslarda ticaret yapmanız ve ayakta kalmanız imkansız denecek kadar zor. Denizde olup ta ıslanmamak veya yangın yerinden geçip te ısınmamak elde değil. Düzen asla durmuyor. Öyle hızlı ve seri hareket ediyor ki takip edebilmek bile uzmanlık gerektiriyor. Siz para akışının banknot bazlı takibini henüz öğrenmişken, faiz ve Libor devreye giriyor. Siz finans kurumlarının aynı parayı karşılığı olmadan nasıl 9 defa krediye dönüştürüp gelir elde ettiğini hesaplamaya çalışırken birileri “bitcoin” türü sanal paralar yapıyor, hatta sanal madencilik gibi faaliyetlere girdiğini duyuyorsunuz. Burada “sanal” kelimesine dikkatinizi çekmek isterim. Yani siz orada para olduğunu “sanıyorsunuz” gerçek dünyada öyle bir şey yok. Ama sanal paralarla gerçek mal ve hizmetlerin elde edilebildiğini görmek insanı yıpratıyor. Reel sektör kar edemediği için alabildiğine zor bir dönemden geçerken birilerinin klavye başında anket doldurarak, youtuber, ancetor, blocker gibi sıfatlarla elde ettiği kazançları görüyor ve üzülüyorsunuz. Helal olup olmadığından bahsetmek bile zor, zira bu konuda fetva verebileceklerin bile aklı almaz duruma geldi. İşin birde kara para aklama boyutu var ki akıllara zarar. Bizzat devletler eliyle yapılan bu operasyonların hacmi dudak uçuklatır boyutlarda.
Kapitalist düzende dış ticarette ise esas alınan tüccarlar değil, ticareti yapılan mal. Devletler sadece malı esas alarak kurallar getirmiş ve bu kurallar çerçevesinde ticaret yapıyorsunuz. Ülkeniz, Müslüman bir ülkeden ve Müslüman bir tüccardan almayı tercih edeceğiniz mallara gümrük vergisi uyguluyorken, tam tersine Müslüman olmayan tüccarlardan alınan malları gümrük vergisinden muaf tutuyor olabilir. Bu durumda, hatta yabancı yatırımcıya açık olan bir ekonomide, bir İngiliz sizin ülkenize gelip, kurduğu şirketle Alman menşeili malları AB gümrük birliği esasları içerisinde vergiden muaf olarak ülkenize getirip pazara arz etmekte serbest. Kazancını da ülkesine paşa paşa götürebilir. Siz islam kuralları çerçevesinde nasıl rekabet edeceğinizi düşünürken birileri malı götürürler vesselam.