GÜNCEL:
Mehmet Ali AKBULUT

Mehmet Ali AKBULUT

Küçük İmalatçı Bitiyor Mu?

Bundan 20 – 25 yıl kadar önce imalata başlayan abilerimizle konuştuğumuz zaman, başlarda ne kadar küçük olduklarından ve zaman içinde bir yerlere geldiklerinden bahsederler sıklıkla. Ufak sermayelerle başlayan, azim ve kararlılığından ödün vermeden yoluna devam ederek büyük yerlere gelen sanayicimiz çoktur zira.

Aslında yolda büyümek ve sindirerek bir yerlere gelmek oldukça iyidir. Mesela Avrupa veya Amerika’daki dev şirketlerin tarihine bakınca da benzer hikayelerle karşılaşırsınız. Ama 100 yıllık, 150 yıllık mazileri geride bırakmıştır birçoğu. Zaman içerisinde ciddi bir imparatorluk olmuşlardır belki ama çok ta tecrübeler yaşanmıştır bu yolculukta.

Bana tuhaf gelen şu; biz milletçe vatansever insanlarız. Söz konusu ülkemiz olduğunda her şeyimizi geride bırakıp, vatan uğruna feda etmede bir an bile tereddüt etmeyiz. Ama vatanseverliği sadece savaşmak zanneden, derinde ezik duygulara sahip bir milletiz. Yaptığımız işle alakalı vatanımız ve milletimiz için bir hizmet geliştirme misyonumuz, uzun vadeli planlar yaparak hedefe kilitlenme vizyonumuz pek yok aslında. Çoğunlukla günübirlik yaşıyor, günü kurtarma çabasında ticaret yapıyor, günlük hesaplar ve planlamalarla vakit geçiriyoruz. Daha uzun planlar içerisinde olanlara ya hayalperest veya gerçekten uzak gözü ile bakmayı da marifet sayıyoruz. Oysa batı dünyası yıllarca bu vizyon üzerine gelişmiş ve ayakta durmuş.

Şimdi globalleşen Dünya’da küçük ticarethanelerle işe başlayıp, değişimle birlikte yavaş yavaş büyüyelim, makineleşme ve imalatta yüksek hıza erişme konusunda kazançlarımızı ufak ufak yatırımlara dönüştürelim, zaman içinde daha büyük ve kapsamlı bir şirket haline gelelim şeklinde plan yapma şansımızda pek kalmadı gibi. Zira yirmi birinci yüzyıl milenyum çağı olarak geldi ve her şey çok hızlı gelişiyor. Kazancınızın hızı, yapmanız gereken yatırımın hızına yetişmiyor. Zaten son çağda iletişimin hızlanması çılgın bir rekabeti getirdiği için bir taraftan eski karlılık kalmadı, birde gelişme hızı yükselince, ayak uydurmak neredeyse imkansız hale geliyor. İletişimin bu derece yaygınlaşması insanlarında farklı ülkelerdeki hayat standartlarını görme konusunda kolaylık sağladığı için herkes iyi koşullarda yaşayanların statüsü arzusu ile davranıyor.

Avrupa’da işçilerin durumu ne ise, ülkemizdeki çalışanlarda aynı nitelikte haklara sahip olmak istiyor. Siyasilerde bazı hamleleri belki oy kaygısı ile yapıyorlar ama uyum yasaları vs derken, zaten makineleşme konusunda yeteri kadar vakti olmamış ve emek yoğun çalışan sanayici zorda iken, sosyal hakları artırılmış çalışanlarda ekstra yük olmaya başlıyor. İlave istihdam sahası oluşturmak ve sanayide nitelikli çalışmayı artırmak adına yapılan düzenlemelerle açılan iş sağlığı ve işçi güvenliği, çevre sağlığı bilmem nesi gibi aylık periyodlarla ödeme yapılan ve hizmet alınması mecburi olan kurumları da eklersek ki işin tuzu biberi oluyor, küçük sanayicinin kıpırdayacak yeri kalmıyor. Devletimiz sağ olsun ölümü uzatmak adına “kredi garanti fonu” çatısı altında “nefes” vs. gibi yollar açarak birde krediye alıştırınca, yeterince yokmuş gibi ilaveten faiz ve finans giderleri ekleniyor bilançoya.   

Bununla kalıyor mu? Hayır. Şimdi yaşadığımız süreçte olduğu gibi, seçim dönemlerinde devletin ekstra kaynağa ihtiyaç duyduğu zamanlarda maliye devreye giriyor. Mali müfettişler inceleme yapmak için defterlerinizi istiyorlar, bir hafta on gün sonrada sizi çağırarak, “isterseniz vergi matrahını artırın, ya da bir noksan bulup ceza yazalım” tehdidi ile matrah yükselttirip, vergi yükünüzü artırıyorlar. Daha yetmezse bütün illere gönderdikleri bir genelge ile trafik ceza gelirlerinin artırılmasını talep ediyorlar. Yani çalışırken ödediğiniz yetmiyor, gidip gelirken de ödemeniz gerekiyor. Belediyelerin sizden toplanan vergilerle yaptığı yollara çizgi çekip park ücreti talip etmesi gibi, adım attığınız her yerde sarfiyatınız var, ama global ekonominin silip süpürdüğü karınız bunları karşılamaya hiçbir zaman yetişmiyor.

Öyle görünüyor ki bu hızla devam ederse küçük sanayici yavaş yavaş değil, tüm hızı ile piyasadan silinip gidecek. Şimdi bu noktada sorulması gereken soru şu; devletimiz her defasında ekonominin bel kemiği olarak tabir ettiği KOBİ’ler için nasıl bir tedbir alacak ve bu sarmaldan nasıl çıkaracak? Yoksa devlet eliyle alınacak bir tedbirin dışında KOBİ’leri kurtaracak bir şekil görünmüyor.

Bu köşe yazısı 2510 kez okundu