Mehmet Ali AKBULUT

PAYLAŞ
Facebook
Twitter
LinkedIn

Ahilik Üzerine

Bir görüşe göre Türkçe “Akı” kelimesinin dilde söyleyerek yumuşamasından “Ahi” kelimesi doğmuş olup, “eliaçık, cömert” anlamına gelir. Başka bir görüşe göre Arapça kökenli ve “kardeş” manasında kullanılmaya başlanmıştır.

Her iki durumda da Ahilik müessesesinin temeli açısından mantıklı seçilmiş bir kelimedir diyebiliriz. Ayrıca “Ahi” kökeni ile Kur’an-ı Kerim’de 44 yerde geçtiği görülmektedir. Bu durumda Arapça kökenli olması daha kuvvetle muhtemeldir. Öyle olsa bile aynı kelimenin Türkçede cömert manasında kullanılmış olması ayrı bir güzelliktir. Ahi kelimesinin, aynı zamanda tasavvufla ilgili oluşu, iki görüşün de doğru olduğunu göstermektedir. Çünkü; cömertliğe, el açıklığına, mertliğe dayanan Ahilik kurumunun vazgeçilmez kurallarından biri de üyelerinin birbirini kardeş görmeleridir. Müslümanlar birbirlerini tarih boyunca hep kardeş olarak görmüşlerdir. Kardeşleştirmenin ilk uygulamasının Hz. Muhammed döneminde gerçekleştirildiği bilinmektedir. Ahi, Kur'an-ı Kerim'de geçtiği şekilde kullanılmış, ancak Türk'e has bir terim haline gelmiştir. Kardeşlik, cömertliğe, yardımlaşmaya ve dostluğa dayanan bir duygudur. Kardeşlik, sadece bir anadan doğmadan ibaret değildir. Görüşlerini Kur'an ayetleri ile desteklemeye ve açıklamaya çalışan tasavvuf akımları, özellikle kişiler arasındaki düşmanlıkların kalkmasını ve yerine kardeşlik duygusunun hakim olmasını, teşvik eden ayetleri kaynak alırlar.

Her sene Ekim ayının 2. Pazartesi günü ile başlayan hafta Ahilik haftası olarak kutlanmaktadır. Ahilik ile ilgili bilgiler verilmekte, şiir dinletileri, kültür yayınları gibi etkinlikler halen yapılmaya devam etmektedir. Fakat birçok konuda olduğu gibi bu etkinlikleri de insanımız vazife şuuru içinde yapagelmekte olsa bile içeriği konusunu çok düşünmemekte ve uygulamaları konusunda kendine hiçbir ders çıkarmaya çalışmamaktadır.

Ünlü Osmanlı Tarihçisi Aşık Paşazade, Tarih-i Al-i Osman adlı eserinde Türkiye Selçukluları za­manında Anadolu”da Türkmen çevrelerde ku­rulan sosyal, kültürel ve siyası kuruluşlardan biri olarak Ahi teşkilâtını (Ahiyan-ı Rum) anmaktadır. Bu yazar Ba­cıyan-ı Rum (Anadolu Bacılar) diye Türkmen kadınlara mahsus bir örgütten de bahseder. Bu örgütün Ahi teş­kilatının kadınlar kolu olduğu anlaşılmış bulunmakta­dır. Esasen bu iki teşkilat Selçuklu Sultanı I. Gıyaseddin Keyhüsrev”in ikinci saltanatı yıllarında Selçuklu Devleri”ni yeniden yapılandırma çalışmalarının bir parçası ola­rak devlerin destek ve himayesinde kurulduğu görül­mektedir. Bu Sultan”ın Ahi ve Bacılar için Kayseri”de bir sanayi sitesi inşaa ettiğini de biliyoruz. Araştırmalar, Türkiye Selçukları Dönemi”nde Ahi teşkilâtının ilk ola­rak Orta Anadolu”da (Kayseri) 13. yüzyılın başlarında ortaya çıktığını ve bu asır içinde bütün Anadolu”ya ya­yıldığını göstermektedir. Özellikle Türkmenlerin Uluğ Sultan diye andıkları I. Alaeddin Keykubad zamanında bütün Anadolu”ya yayılmış ve devlerin yapısı içinde yer almıştır. O dönemde belediye ve emniyet hizmetleri bu iki kuruluşa gördürülmüştür.

Ahi Teşkilâtı'nın müslümanlara has bir kurum olarak iş görmesi 17. yüzyıla kadardır. Osmanlı Devleti'nin hakimiyet alanı genişleyip, gayrimüslim oranının artmasıyla farklı dinden kişilerin ortak çalışması zorunlu olmuştur. Din ayrımı gözetilmeden ortaya çıkan bu kuruluşa da gedik denmiştir. 1727 yılından itibâren rastladığımız bu kavram Türkçe bir kelime olup tekel veya imtiyaz anlamına gelmektedir. Kavram olarak "Osmanlı bünyesindeki esnaflığa ve sanatkarlığa girişi tetkik etmek" demektir. [12] Yapı olarak ahilikten farklı olmamakla birlikte ömrü onun kadar uzun olmamıştır. Zira 1838 Balta Limanı Antlaşması'yla tekel idaresi ortadan kalkmış ve gedikler çözülmüştür.

Ahilik teşkilâtı 3 dereceli bir düzene dayanır. Her kapı üç dereceyi içerir. Bu dereceler şöyle sıralanır:

Yiğit, Yamak, Çırak, Kalfa, Usta, Ahi, Halife, Şeyh, Şeyh-ül Meşayıh

Ahilik, Galip Demir'e göre, "Türkler'in Rönesansı"dır. Veysi Erken'e göre, Ahilik ve kurum düzeni bugünlerin şartlarında bile, 5 çekirdek ilke ile, "Toplumsal sorumluluk, hizmette mükemmellik, dürüstlük ve doğruluk, ortak yaşama" ile örnek bir 'yatay örgütlenme' toplum hareketi şekillendiriyor. Erken, Ahiliğin bu yönüyle, 2000'li yıllar için bile ileri bir örgütlenme modeli sunduğunu kaydediyor.

Ahilik töreleri yaygın Türkçe deyimlere dönüşmüşlerdir. Örnek olarak "pabucunu dama atmak" sözü ahiliğin peştamal kuşanma töreni ile ilgilidir. Çıraklıktan kalfalığa geçiş töreni öncesinde eğitimi tamamlanan çırağın pabucu dama atılır. Bir yandan da artık ustalarından, kalfalarından eskisi gibi ilgi görmeyeceğini ortaya koyar bu deyim.

Ahilikte sanatkarlar gündüzleri işyerlerinde 4 aşamadan oluşan hiyerarşi içinde mesleğin inceliklerini öğrenirler, akşamları toplandıkları ahi konuk ve toplantı salonlarında aynı hiyerarşi içinde ahlakî ve felsefî eğitim görürlermiş.

Kırşehir'de kabri bulunan Ahi Evran'ın kurduğu bu teşkilatla ilgili Ahilik geleneğinin unutulmaması için Türkiye Esnaf ve Sanatkarlar Odaları tarafından bazı şehirlerde her yıl Ahilik haftası ve kutlamaları yapılmaktadır. Ahilik teşkilatı, gençlerin iyi yetişmesini ve meslek kazanmasını sağlardı. Savaş, afet vs. kötü durumlarda da kuruma üyeler ve halk arasında dayanışma olurdu. Padişahlar ve diğer yöneticiler de ahilik teşkilâtını destekleyerek gelişmesini istemişlerdir.

Son olarak diğer birçok konuda olduğu gibi, ticarette de en eski öğretileri bizim ecdadımız yapmış ama çocuklarımız bunu bilmiyorlar. Modernlik ve entellektüelitenin hala Luter veya Machiavelli öğrenmek olduğunu zanneden bir nesil yetiştirmeye devam ettiğimiz sürece ecdadın kemikleri de sızlayacak belli ki.

PAYLAŞ
Facebook
Twitter
LinkedIn
Yazarın Diğer Yazıları